Bunu duymaktan
hoşlanmayacaksınız, veya duymaktan bıktınız ama, aslında hepimiz yalanlar
üstüne kurulu hayatları yaşıyoruz. Çoğumuz veya. İşin kötüsü, denize düşen
yılana sarılır lafındaki gibi, bu yalanlara inanmamız. Onlara tutunmamız.
Onların aksini düşünemememiz. Onları kendi düşüncemiz zannetmemiz.
İşin garibi, bu
yalanlara ne kadar inanırsak o kadar mutlu oluyoruz. ‘Beni seviyor, çok
mutluyum, doğru olanı yapıyorum, mantığımın gösterdiğinden şaşmam’. Gibi gibi. Kendimizi
iyi hissediyoruz çünkü. Boğazımıza kadar boka batmış bile olsak, bir şekilde
akıl sağlığımızı koruyor bu yalanlar. Mutlu ediyor bazen. ‘Cehalet erdemdir’
diye bir söz var çok tutarım. Bir yalanın yalan olduğunu bilmiyorsanız
mutlusunuzdur. Onun sizi sevdiğini zannedersiniz mesela. Her şey daha güzel
olur. Hayatınızda bir veya iki dönem bu kadar neşeli geçmiştir. Geleceğiniz
için doğru olanı yaptığınızı zannedersiniz. Mantıklısınız ya hani. En
mantıklısı sizin yaptığınızdır, geleceği düşünmektir. Arkadaşlarınız hep
yanınızdadır. Tabii canım, bir telefona bakar. Hemen gelirler bir sıkıntınız olsa.
Bir gün cidden onunla beraber olabilirsiniz. Belki yanlış yaptığını anlar bir
gün, kim bilir? Belki kendisini gerçekten seven biriyle olmak ister. Aileniz
her adımınızın arkasındadır. Hep desteklerler sizi.
Bunlara
inanıyorsanız cidden, çok güzel bir hayatınız olduğunu ve olacağını garanti
edebilirim size. Fakat, hasbelkader bazı şeyler yaşamışsanız ve bunların yalan
olduğunu görmüşseniz, bütün hayatınız tepetaklak gidebilir. O sizi sevmiyordur
mesela. Sadece, ileride çok çok çok yalnız kalınca döneceği güvenli bir
limansınızdır onun için. Rahatlıktan başka bir şey hissettiremiyorsunuzdur ona.
Arayı biraz açınca koparsınız hemen. Sonra da kıvranırsınız işte, neden böyle
oldu, hani beni seviyordu diye. Ona sorarsınız, bir şey diyemez. Normalde hiç
ağlamayan biri olarak, bütün gece ağlarsınız sonra hüngür hüngür.
Geleceğiniz için
doğru zannettiğiniz adım var ya işte. Hah, o aslında alıp alabileceğiniz en
kötü karardır. Şoktan çıkıp mantıklı düşünebildiğiniz zaman anlarsınız. ‘Benim
ne işim var burda’ diye de depresyona girersiniz sonra. İçinize kapanırsınız,
çünkü nasıl olsa etrafınızdaki mallar anlamıyordur sizi. Ne kadar da aptalmışım
dersiniz kendi kendinize. Hayatınızdan bir çok şeyi çalmaya kalkan bir karar
almışsınızdır. Değiştirebilirseniz ne ala. Değiştiremezseniz geçmiş olsun.
Arkadaşlarınızla
görüşmez olursunuz. Bazı gerçek dostlarınızın dışında herkesi yavaş yavaş
kaybedersiniz. Mesajlarınıza cevap gelmez. Konuşma girişimleriniz başarısız
olur. Vay be dersiniz, böyle mi olduk.
Kendilerine uyan bir
kararı destekleyen aileniz, tam aksi radikal bir karar aldığınızda bütün
desteğini çeker sizden. Önceden sizi her şekilde destekleyeceklerini, her boku
yapacaklarını, asacaklarını, keseceklerini söyleyen insanlar, şimdi sadece
‘senin kararın saygı duyarız’ diyorlardır nezaketen. Arkana bile bakmadan
kaçmak istersin ama gidecek yerin yoktur.
Gerçek ise
belirsizdir. Ve herkes için farklıdır. Kendi gerçekliklerini size dayatmaya
çalışanlar iyice kafanızı karıştırırlar. Bilmezler, anlamazlar, bekara karı
boşamak kolay nasıl olsa. Konuşurlar öyle. Gerçeklik, bütün yalanları bulup
ayıkladığınız zaman elinizde kalan şeydir. Çok acı bir ilaca benzer, içmeden
iyileşemezsiniz. İyileşebileceğiniz de kesin değildir zaten. Bir geleceğiniz
olmadığını anlarsınız mesela. Yarın ölürseniz ne olacak? Kimin haddine uzun
soluklu planlar yapmak? Üç saniye sonra bile ölebileceğiniz bir dünyada, sırf
ileride daha güzel günler yaşayabilme ihtimaliniz var diye kendinize işkence
etmeye gerek var mıdır cidden? Sadece anlık mutlulukların peşinde koşmanız
gerektiğini anlarsınız. Karşılıklı büyük sevgiler, uzun ve mutlu ilişkiler
yalandır yalan. Hiç yaşamadığınız için inanmazsınız daha doğrusu, ihtimal
veremezsiniz. Sizi sevenler olmuştur elbet ama onlara da hak ettikleri gibi davranamamışsınızdır.
Geçmişe bakınca pişmanlıkla, utançla karşılaşmak olağandır artık. Bir süre
sonra da utanamazsınız zaten. Çevrenizdeki insanların kendilerini nasıl birer
mutluluk illüzyonuna hapsettiklerini görürsünüz. Mutsuzluklarını
söyleyemeyenleri, itiraf edemeyenleri görürsünüz. Pişman olursunuz yaptığınız
her şeye. Kendinizi yine seversiniz ama yaşadığınız hayatı sevemezsiniz bir
türlü. Başka insanların, çok çok çok daha kötü hayatlar yaşadığını düşünüp
suçluluk duyarsınız sonra. Şikayet etmek ne haddime dersiniz. Böyle karışıktır
işte gerçek. Yatağınızda uzanıp tavanı izler, hayatınızın daha mı iyi
olacağını, daha mı boka saracağını tahmin etmeye çalışırsınız.
Ve kimseyi
dinlemezsiniz artık. Bu yaşadıklarınız yüzünden üstünlük kompleksine girersiniz.
Öbür bütün insanlar yanlıştır, siz doğrusunuzdur. Kendi fikrinizden üstünü
yoktur artık sizin için.
Bir yandan da mutlu
olursunuz. Bu yalanlara kapılıp hayatınıza devam etseydiniz ne olurdu düşünmeye
çalışırsınız. Nasıl aptal ve boktan bir hayatınız olurdu. Gecenin bir yarısı
sesli gülmeye başlarsınız sonra. Akıl sağlığınızdan şüphe edersiniz. Özellikle
filmlerde gördüğünüz sabah 8 akşam 6 mesaisine giden, takım elbiseli, mantıklı
bir evlilik yapmış mantıklı heriflere götünüzle gülersiniz. İleride böyle bir şeyi
isteyebileceğinizi bile bile. Çok aptalca bir şeydir ama yaşı ilerleyen
insanlar bunlarla mutlu olur nedense. Anneler babalar, iyi bir yerde okuyan ve
iyi bir işte çalışan çocuklarıyla gurur duyarlar, gerisi boştur. İyi
kavramından tiksinip güzel’e sığınırsınız. Güzel yaşamak lazımdır.
Hiçbir kadına güvenemezsiniz. Kaçarsınız
hepsinden, saklanırsınız. Korkarsınız canınızı yakacaklarından, bu kadar aciz
olmuşsunuzdur. Sizden hoşlanan birçok kadınla olan ilişkinizi bok edersiniz
istemeden. Gram cesaret kalmamıştır bünyede.
Yazıyı toplamak
gerekirse, insanoğlunun aklı yalanlara inanmaya ve onlarla mutlu olmaya eğilimlidir.
Gerçek dediğimiz şeye ulaşabilmek zahmetli bir iş. Herkes de kaldıramıyor, bu
kaldıramayanlardan biri de benim anladığım kadarıyla. Çünkü, bu gerçek denilen naneye
ulaşabilmek için öncelikle beyninizin savunma sistemlerini, kendi ellerinizle
çatır çatır kırmanız lazım. Bahaneleri unutmanız lazım. Avuntuları silip
atmanız. Komplekslerinizden arınmanız lazım. Egonuza karşı dikkatli
olmalısınız. Egonuzu ne bastırıp susturacaksınız, ne de tepenize
çıkaracaksınız. Kahkahalara değil, gülümsemelere razı olmalısınız. Sizin için
de güneşin doğma ihtimali her zaman vardır ama, karanlıkta yaşamaya da
hazırlıklı olmalısınız. Ve bir kere gerçeğe ulaştınız mı, daha iyi bir insan
olma konusunda ilk adımı atmışsınız demektir. Bahaneleri, avuntuları olmayan,
kendinden başkalarını dinlemeyen, kendine güvenen, gerçekçi, cesur bir insan
olmaya başlamışsınız demektir. Önünüzde daha güzel bir hayat ihtimali vardır. Aferin
size.