Erkek çocukları aslında hep pipileriyle alakadardır. Mesela ben. Daha göt kadarken komşunun kızını evcilik ayağına götürmüştüm (ha şimdi müzmin sapım, o ayrı), uydudaki erotik kanalların hepsini izlemiştim, gazetelerdeki/dergilerdeki çıplak veya erotik pozları hiç kaçırmamıştım. İnsanın doğasıyla ilgili bir şey işte bu, aslında hepimiz şehvete meyilliyiz biraz.
İlkokula başlamışım. Başlıyorum veya. Çanta hazırlama tribine girdim kendi kendime. Defter kitap koymadım hiç, sevdiğim bir iki oyuncağımı koydum. Bir de Leman dergisinden bir parça. Uzun karikatür öykülerden birinin bir parçasıydı işte. Çırılçıplak dünyalı bir hatun ve bir uzaylı vardı. Uzaylı, hatunun kavun gibi memelerine bakıp 'Bu mudur lan, bunun için mi geldik 300 ışıkyılı uzaktan?' falan diyordu. Biraz komikmiş aslında şimdi düşününce. Katladım koydum işte çantaya. O zamanlar iştahlı bi çocuktum, bisküvi kurabiye falan da koydum, malum lazım olabilir. Ertesi gün çantayı açtığımda hiçbiri yoktu tabii. Annem alıp çıkarmış. Ne utanmıştım haa. Gördü diye çıplak kadınlı dergiyi.
Bir keresinde de babam beni uydudaki erotik bi kanalı izlerken yakalamıştı. Hemen kanalı değişmeye çalıştım ama yemedi. Onda da Arap bir hatun vardı, Arap'tı ama beyaz tenliydi, yatağa uzanmış göğsünü açıyordu. Şimdi görsem tınmayacağım ama o zamanlar benim için ayrı boyuttan bir şeydi. Babam gördü işte, ağzında da bakla ıslanmadı, anneme falan söylemiş. Amcam geldiğinde muhabbetin arasında konuştuklarını duydum. İşte küçücük çocuklar izliyor böyle kanalları çok zararlı vesaire. Ulan sikimize iki gram kan da mı gitmesin ufağız diye. Neyse. Amcam da çok şen şakrak heriftir, çağırdı beni. 'Hangi kanalları izliyosun sen bakalım' falan dedi. İşte saydım bi iki tane çizgi film kanalı, bi de öbür normal kanalları. Bizim zamanımızda normal kanallar da güzel çizgi film yayınlardı. 'Playboy falan izliyomuşsun olum' falan diyip kahkahayı bastı. Gülüştüler. Yine utandım. Bilmemezlikten geldim.
Sonra benden iki-üç yaş büyük bir abimiz sağolsun, bana cinsellikle ilgili her boku anlattı. Dördüncü beşinci sınıfta falanım o zaman. 'Baban falan da porno izliyodur lan, prezo falan kullanıyodur' gibi çarpıcı açıklamaları da oldu. Altıncı sınıfta da ilk mastürbasyonumu yaptım zaten. Beynimden koskoca ve can yakmayan bir elektirik dalgası geçiyormuş gibi hissettim. Çok değişik bir duyguydu. Çeşitli uyuşturucuları tarif eden adamlar der ya, ilk kullanıştaki gibi olmaz hiç diye, orgazmlar da aynen öyledir. İlki gibi olmaz hiçbiri. Asıl şehvete, ilk mastürbasyondan sonra düştüm zaten. Gözlerim sürekli etrafta otuzbir malzemesi arar oldu. Evde oturup asılmak için arkadaşlarımı eker, buluşmalara gitmez oldum. Her boka asılmaya başladım. Her kıza bi de. Tabii o zamanlar aşk meşk durumları da vardı. O da ayrı bir yazının konusu. Uzun bir yazının. Şehvet böyle başladı benim için. Aslında cidden sevdiğiniz bir kişiyle, güzel ve doyurucu bir ilişkiniz olsa gidecek ve size zarar veremeyecek bir duygu. Fakat ben hiç öyle bir şey yaşamadım, o duygu da hep içimde kaldı.
17 Mart 2012 Cumartesi
15 Mart 2012 Perşembe
Öfke
Evet, acaba bu günahlarımdan sonra hangisi geldi diye düşündüm. Öfkedir heralde dedim. Az önce yazdığım yazıda bir şey farkettim, neredeyse hayatımın mottosu haline gelmiş bir laf. 'Sonra da iyice boka sardı'. Evet hayatımın mini özeti bu aslında.
Öfke, benim gibi sakin ve sessiz tiplerde hep ekstra bir şey olmuştur. Ergenlerin tarz yapmak adına sıska vücutlarına ille de ceket giyme tribi gibi. Eğreti duran bir şey. İnsanları şaşırtan. Bakışlarıma mana verememelerine sebep olan şey. Görmedikleri, beklemedikleri, gördükleri zaman da görmemiş olmayı diledikleri. Hayır, yanlış anlamayın sakın. Kırıp dökmüyorum. Her zaman kırıp dökmüyorum daha doğrusu. Bağırıp çağırıyorum biraz ama o da abartılı değil. Fakat dilim sivriliyor. Aşırı derecede.
Harry Potter izleyenler bilir Çataldili'ni. HP ile tanıştığımda da birinci sınıftaydım, biz koridorlarda kız için birbirimizi gırtlaklarken oturup kitap okuyan bir arkadaşım vardı. Medeni piç. 'Gel beraber okuyalım' dedi bir gün. Oturduk yan yana, okuduk. Çok sevdim. Hepsini okudum sonra da. Hah ne diyodum, çataldili diyodum. Çok öfkelendiğim durumlarda nerdeyse bu tarz bir tribe giriyorum. Ağzımdan hayatta çıkmayacak laflar çıkıyor. Mesela lise 3teyken. Sıra arkadaşım sudan bi konudan kafamı bozmuş. Hem de üç değil beş değil, kaçıncı defa.
Açtım ağzımı yumdum gözümü derler ya, aynen öyle. Ne geldiyse söyledim. Kalbim hızlı hızlı atıyordu. Hem ayıplanmanın, yargılanmanın getireceği korku ve endişe vardı, hem de 'kötü' olmanın muhteşem keyfi. Şaşırdı. Duyanlar da şaşırdı zaten. Ben tıslamaya devam ederken, garip bakışlarla beni izliyordu. Bitirdim konuşmamı. 'Senin gibi adama arkadaş diyenin amına koyim, siktir git lan yanımdan!' dedi. Kitaplarımı defterlerimi elime tutuşturup yolladı. Gittim.
Öfke, benim gibi sakin ve sessiz tiplerde hep ekstra bir şey olmuştur. Ergenlerin tarz yapmak adına sıska vücutlarına ille de ceket giyme tribi gibi. Eğreti duran bir şey. İnsanları şaşırtan. Bakışlarıma mana verememelerine sebep olan şey. Görmedikleri, beklemedikleri, gördükleri zaman da görmemiş olmayı diledikleri. Hayır, yanlış anlamayın sakın. Kırıp dökmüyorum. Her zaman kırıp dökmüyorum daha doğrusu. Bağırıp çağırıyorum biraz ama o da abartılı değil. Fakat dilim sivriliyor. Aşırı derecede.
Harry Potter izleyenler bilir Çataldili'ni. HP ile tanıştığımda da birinci sınıftaydım, biz koridorlarda kız için birbirimizi gırtlaklarken oturup kitap okuyan bir arkadaşım vardı. Medeni piç. 'Gel beraber okuyalım' dedi bir gün. Oturduk yan yana, okuduk. Çok sevdim. Hepsini okudum sonra da. Hah ne diyodum, çataldili diyodum. Çok öfkelendiğim durumlarda nerdeyse bu tarz bir tribe giriyorum. Ağzımdan hayatta çıkmayacak laflar çıkıyor. Mesela lise 3teyken. Sıra arkadaşım sudan bi konudan kafamı bozmuş. Hem de üç değil beş değil, kaçıncı defa.
Açtım ağzımı yumdum gözümü derler ya, aynen öyle. Ne geldiyse söyledim. Kalbim hızlı hızlı atıyordu. Hem ayıplanmanın, yargılanmanın getireceği korku ve endişe vardı, hem de 'kötü' olmanın muhteşem keyfi. Şaşırdı. Duyanlar da şaşırdı zaten. Ben tıslamaya devam ederken, garip bakışlarla beni izliyordu. Bitirdim konuşmamı. 'Senin gibi adama arkadaş diyenin amına koyim, siktir git lan yanımdan!' dedi. Kitaplarımı defterlerimi elime tutuşturup yolladı. Gittim.
Oburluk
Evet yedi ölümcül günah üzerinden gidiyorum işte gençler. Bir de sonlara doğru hatunun birine bir haykırışım olacak. Onu da hazırlıyorum şimdiden. Ama buraya yollamayabilirim, artık benim ve onun için çok geç değilse. Ufacık bir deşifre ihtimalini bile göze alamam açıkçası. Neyse başka konu bu.
Şimdi geldik oburluk isimli kavramımıza. Maymun iştahı falan gelmesin aklınıza, 7 günahtan biri olan oburluk, bizim bildiğimiz oburluktur işte. Hani yedikçe yiyesiniz gelir, doymazsınız, üstüne üstlük, doysanız bile tastamam bir orospu evladı gibi yemeye devam edersiniz. Bir kebapçıya falan gittiğiniz zaman asıl yemeğin üstüne 4 de lahmacun söylersiniz falan. Oburluk dediğim bu işte.
Oburluk, yine benim bünyemde sonradan ortaya çıkmış durumlardan biriydi. Her şey ben minicikken başlamış. Annemle babam, işleri yüzünden Anadolu'nun ufak ve kuytu bir şehrinde iken. Beni, oranın kreşlerinden birine vermişler. Yaş ya 3 ya 4, ama hayal meyal hatırlıyorum. Gastelerin kartondan Power Rangers verdiği dönemler. Kreşte dayak yediğimi hiç hatırlamıyorum ama aç kaldığımı hatırlıyorum. Artık ne yaptılarsa, ne söyledilerse, ne yedirdilerse (yediğim iğrenç, yağda yüzen omleti de hatırlıyorum çünkü hayal meyal) benim bütün kişiliğim değişmiş. Annem babam öyle diyor. Ağır ağır, sakin sakin, yavaş yavaş yemek yiyen o ufaklık ortadan kaybolmuş. Yerine Tazmanya Canavarı Jr. gelmiş. Eve gelirmişim, beni kreşten alırlarmış. Aldırırlarmış çoğunlukla. Bi iki kere annem beni almaya gelince çok sevinmişim, yazık. Yemek hazır olurmuş evde. Ben de kafamı gömermişim tabağa.
Hem hızlı hem çok yermişim. Bu yüzden ilkokula gürbüz bir çocuk olarak başladım. Takdir edersiniz ki ilkokul bebeleri gürbüz falan dinlemez. Şişko patates, yarım kilo domatestim ben. Sonra iyice boka sardı. 2. dereceden akrabalarımın da ezmesi ve aşağılamasıyla, sorunum çığ gibi katlanarak büyüdü. 5. sınıfta hayvan gibiydim. Bi de aşıktım bi kıza. Benim yaşımdaydı ama 7. sınıftan çocuklarla çıkıyordu amınıske. Neyse. En yakın arkadaşım söyledi kıza ona olan aşkımı. 'Beni seviyormuşsun' dedi. Daldırdım kafamı yemek tabağına.
Şimdi geldik oburluk isimli kavramımıza. Maymun iştahı falan gelmesin aklınıza, 7 günahtan biri olan oburluk, bizim bildiğimiz oburluktur işte. Hani yedikçe yiyesiniz gelir, doymazsınız, üstüne üstlük, doysanız bile tastamam bir orospu evladı gibi yemeye devam edersiniz. Bir kebapçıya falan gittiğiniz zaman asıl yemeğin üstüne 4 de lahmacun söylersiniz falan. Oburluk dediğim bu işte.
Oburluk, yine benim bünyemde sonradan ortaya çıkmış durumlardan biriydi. Her şey ben minicikken başlamış. Annemle babam, işleri yüzünden Anadolu'nun ufak ve kuytu bir şehrinde iken. Beni, oranın kreşlerinden birine vermişler. Yaş ya 3 ya 4, ama hayal meyal hatırlıyorum. Gastelerin kartondan Power Rangers verdiği dönemler. Kreşte dayak yediğimi hiç hatırlamıyorum ama aç kaldığımı hatırlıyorum. Artık ne yaptılarsa, ne söyledilerse, ne yedirdilerse (yediğim iğrenç, yağda yüzen omleti de hatırlıyorum çünkü hayal meyal) benim bütün kişiliğim değişmiş. Annem babam öyle diyor. Ağır ağır, sakin sakin, yavaş yavaş yemek yiyen o ufaklık ortadan kaybolmuş. Yerine Tazmanya Canavarı Jr. gelmiş. Eve gelirmişim, beni kreşten alırlarmış. Aldırırlarmış çoğunlukla. Bi iki kere annem beni almaya gelince çok sevinmişim, yazık. Yemek hazır olurmuş evde. Ben de kafamı gömermişim tabağa.
Hem hızlı hem çok yermişim. Bu yüzden ilkokula gürbüz bir çocuk olarak başladım. Takdir edersiniz ki ilkokul bebeleri gürbüz falan dinlemez. Şişko patates, yarım kilo domatestim ben. Sonra iyice boka sardı. 2. dereceden akrabalarımın da ezmesi ve aşağılamasıyla, sorunum çığ gibi katlanarak büyüdü. 5. sınıfta hayvan gibiydim. Bi de aşıktım bi kıza. Benim yaşımdaydı ama 7. sınıftan çocuklarla çıkıyordu amınıske. Neyse. En yakın arkadaşım söyledi kıza ona olan aşkımı. 'Beni seviyormuşsun' dedi. Daldırdım kafamı yemek tabağına.
Tembellik
Pek dindar biri değilim açıkçası. Fakat yine de günah çıkarmanın iyi ve yararlı bir şey olduğunu düşünürüm. Hristiyan kültürüyle bağlantılı bir şey olarak düşünmeyin şimdi, hepimiz günah çıkarırız. Sevdiğimiz/sevmediğimiz bir insanın karşısında özür dileyip hatamızı itiraf ederken olabilir mesela. Sürekli bok attığımız birisi vardır mesela, genelde karşı cins olur. Bişeyler yaşanmış veya yaşanamamış diye bok atarız. Bir arkadaşla bunu konuşurken 'lan onu da yanlış yaptım, keşke yapmasaydım' demektir bazen günah çıkarmak. Bazen de uyumadan önce kendinden ve Tanrı'dan özür dilemek, yastığa süzülen gözyaşlarının o huzurlu sıcaklığıyla uyuyakalmaktır.
Bunları yazmadan önce acaba ilk günahım neydi diye düşündüm. Galiba tembellikti. Ben hep tembel bir çocuk oldum. 1 yaşında düzgün cümleler kurmaya başlamışım, 4 yaşında okumayı öğrenmişim ama hep tembeldim işte. Daha doğrusu, 1. sınıfa başladıktan sonra tembel oldum ben. Okuma yazmayı bilen veledim, tutmuş çizgi çizdiriyorlardı bana. Sikerler öyle işi dedim. Öyle bişey demişim işte. Aşağı yukarı. Sakal bıyık. Sonra da okulla hiç aram olmadı zaten.
Üşengeçtim sonra. Her boku kardeşine yaptıran abi bendim işte. Sonraki hayatımda da böyle devam etti bu. Seneye liseye giriş sınavı mı varmış, siktiret ya seneye bakarız. Şimdi o kızı düşürebilirim ama dezavantajlarım çok (o zamanlar şişman, sivilceli, diş teli takan pasaklı bi tipim), yani çok uğraşmam gerekir, siktiret. Anne babaya bir şey anlatmaya çalışmak, bunun yerine suya yazı yazmak, deveye hendek atlatmak, bin dereden su getirmek gibi, daha güzel ve daha sonuca yönelik etkinliklerimiz var. Yani siktiret. 20 yılımın rahat 10 yılı siktirederek geçmiştir. Pişman mıyım, pek değil. Günahlarımdan biri bu mu? Evet. Yargılanıyor muyum? Her gün.
Bunları yazmadan önce acaba ilk günahım neydi diye düşündüm. Galiba tembellikti. Ben hep tembel bir çocuk oldum. 1 yaşında düzgün cümleler kurmaya başlamışım, 4 yaşında okumayı öğrenmişim ama hep tembeldim işte. Daha doğrusu, 1. sınıfa başladıktan sonra tembel oldum ben. Okuma yazmayı bilen veledim, tutmuş çizgi çizdiriyorlardı bana. Sikerler öyle işi dedim. Öyle bişey demişim işte. Aşağı yukarı. Sakal bıyık. Sonra da okulla hiç aram olmadı zaten.
Üşengeçtim sonra. Her boku kardeşine yaptıran abi bendim işte. Sonraki hayatımda da böyle devam etti bu. Seneye liseye giriş sınavı mı varmış, siktiret ya seneye bakarız. Şimdi o kızı düşürebilirim ama dezavantajlarım çok (o zamanlar şişman, sivilceli, diş teli takan pasaklı bi tipim), yani çok uğraşmam gerekir, siktiret. Anne babaya bir şey anlatmaya çalışmak, bunun yerine suya yazı yazmak, deveye hendek atlatmak, bin dereden su getirmek gibi, daha güzel ve daha sonuca yönelik etkinliklerimiz var. Yani siktiret. 20 yılımın rahat 10 yılı siktirederek geçmiştir. Pişman mıyım, pek değil. Günahlarımdan biri bu mu? Evet. Yargılanıyor muyum? Her gün.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)