8 Temmuz 2012 Pazar

Maça Kızı, Veda ve Kayıp

  Duygularla aram hiç iyi değildir benim. Başımı muhakkak belaya sokarlar çünkü. Başka insanları gazlar belki duyguları, harekete geçirir, istedikleri şeylere ulaşmalarına yardım eder. Ama bana genelde köstek olur işte o aynı duygular. O yüzden, aslında herkesin içinde bir miktar barındırdığı Übermensch olma sevdasının da etkisiyle, onları bastırdığımı, yok ettiğimi, kontrol altında tuttuğumu zannetmek hoşuma gider. Kaygı, endişe, utanma, sevgi, aşk, nefret, öfke.. Hepsinin bir ara gittiğine veya kontrol altında olduğuna inandığım olmuştur.

  Aslında gittiklerini zannederim hep. Hissetmem gereken an onları bulamam mesela. Kızıl aşk, kor öfke, dikenli endişe, yumuşacık sevgi, gergin özlem. Yerlerinde yeller esiyordur. Onları hissetmem gerektiği zaman, sadece kocaman, korkunç bir boşluk peyda olur göğüs boşluğumda. Soğuk, yapış yapış, sinsi. O kadar korkunçtur ki işte bu boşluk. Yedirmez, içirmez, uyutmaz. Keşke yansaydım bitseydim öfkeden, keşke boğulsaydım endişelerimde, hüznümde dedirtir insana. Peki noolur bu duygulara? Giderler mi cidden? Neden giderler, nereye giderler?

  Duygularla aram iyi değildir benim. Ama iskambil fallarıyla çok iyidir. İyi içilen bi gecenin ardından çayımı demleyip, sigaramı yakıp boş boş fal açmak kadar sevdiğim çok az şey vardır. Deste deste iskambil kağıdım var zaten, ufak çaplı bi koleksiyon. Değişik bi deste gördüm mü cebimde ne kadar para varsa bayarım, hiç sorun değil.

  Favori destemdeki kartların hepsinin üzgün olduğunu da yine böyle bir sabah fark etmiştim işte. Ağlıyorlardı sanki. Garibime gitti, neden böyle bir deste yapardı ki insan? Çayımdan bir yudum daha alıp pencereden hafif alacalı gökyüzüne baktım. Üzdüğüm insanlar geldi aklıma. Hep de beni en çok sevenleri üzmüştüm. Kartlara baktıkça yüzleri gözümün önünden geçti. Ailem. Arkadaşlarım. Beni seven, benden ilgi görmek isteyen hatunlar.

  Son gruptakilerden pişmanlık duyardım işte önceleri. Cinsel hayatım çok renkli olmasa da bu konuda sabıkam çok. Gereksiz yerine itin götüne soktuğumu mu ararsın, on kişinin önünde siktir çektiğimi mi, görmezlikten geldiğimi mi. Randevulaşıp ektiklerim, durup dururken kaçmaya başladıklarım, yüzüne gülüp arkasından 'öf' dediklerim, egomu tatmin ettiklerim. Yarı yolda bıraktıklarım. Çok var. Gönül işlerinde çektiğim acıların bi kısmını hak etmiyor değilim yani. Eskiden pişmanlık hissediyordum ama şimdi bir şey hissetmiyorum. Böyle olması gerekiyormuş, böyle olmuş. Kabullenmek güzel.

  Hüznü artık hissetmiyorum, yok. Gitmiş o da. Umut çok az var, mucizelere bel bağlamak gibilerinden. Hırs gitti gidiyor. Ama son zamanlarda yaşadığım bir olaydan sonra, utanç duygumun gittiğine eminim. Bu yazıyı ise, aslında onun hakkında son bir kaç laf etmek için yazdım. Çok acı veren bir şekilde, artık gittiğini fark ettim. Boşlukla baş başa bıraktı beni. Zaman zaman yanaklarımı kızartan, sevimli bir duyguydu. Özleyeceğim. Geri döner mi dönmez mi bilmem, ama ondan kalanları bir kayığa koyup, çiçeklerle ve ufak heykellerle süsleyip, en ortaya da gözleri yaşlı maça kızını iliştirip, sigara dumanı eşliğinde berrak denizlere salasım var, tan vakti. Kayığa eski halimi de koyup hepsini uğurlamak. Sonra da sırt üstü yatıp gün doğumunu izlemek. Her şeye rağmen, yaşamak güzel diyebilmek artık.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder